14 Eylül 2010 Salı

UTANGAÇ DİKİZCİ


Utangaç Dikizci (Roman)
Nikolaj Frobenius
Çeviren: Nükhet İpekçi İzet
Güncel Yayıncılık, İstanbul, Nisan 2002
ISBN: 975-802-095-1
312 Sayfa


Nikolaj Frobenius daha önce de bir başka kitabını okuduğum bir yazar.
Gerçekten "ilginç" sayılabilecek bir roman denemesi "Utangaç Dikizci".
Daha çok medyanın temel araç olduğu tıpkı Orwell'in 1984'de yazdığı gibi "gözetlenen" bir toplumu ve o toplumda "gözetleyen"e dönüşen insanı anlatıyor bu romanda.
Kahramanın ergenlik dönemine yeni girmiş olması da anlatılan ve kurguyu destekleyen, rahatlatan bir unsur olmuş.
Gözetleme özünde "cinsel/şehevi" (röntgencilik) duyguların ağır bastığı bir anlamda "pornografik" bir eylemdir.
Yazar da konuyu zaten bu yönüyle ortaya koyarak, okurun çok fazla düşündürmeden bu algıya ulaşmasını hedefliyor.
Onun yazış biçimi de aslında buna koşut. OKuyanı da "gözetleme" eylemine katıyor. Bunu diğer kitabında olduğu gibi romanı bir "film" gibi olayları ardarda sıralıyarak yapıyor.
Okurken olaylar ardarda gözümüzün önüne gelirken, kahramanın yani asıl gözetleyenin iç sesleri de yazarın ona verdiği "mektup yazma" görevi aracılığıyla bize iletilir kılınıyor.

Kelepir'e düşmüş bir kitap olsa da okurken hoşlandığım bir roman oldu.


Kitapla ilgili bir sayfa:
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=63832

14.09.2010 / (904/31)

10 Eylül 2010 Cuma

BİR GARİP VAKA:MATMAZEL P.


Bir Garip Vaka: Matmazel P. (Roman)
Brian O'Doherty
Çev: Serpil Durak
Ayrıntı Yayınları,
İstanbul, Ağustos 1996
ISBN: 978-975-539-149-6
129 Sayfa,


Üç yaşındayken "kör" olan, sonradan ünlü bir müzisyen olan "Maria Theresia von Paradis"in başından geçen, sonradan "Mesmerizm" diye adlandırılan ve kimilerince "şarlatanlık" olarak nitelenen bir tedavi yöntemini ugulayan Dr. Franz Anton Mesmer'in yaşamlarının kesiştiği dönemi ve bu dönemde önemli bir "skandal" sayılan bir olayı anlatıyor.

Çok ilginç bir kitap. Yazarının daha önce de başka bir kitabını okumuştum. Dili ve anlatımı hoş. Bu kitapta da farklı bölümler farklı anlatıcılar tarafından anlatılmış.

Tıbbın henüz keşfetmediği alanlarla ilgili çalışmalar yapanların pek çoğu "formel" tıp eğitimi alsalar da, almasalar da "ortodoks tıp" tarafından "şarlatan" olarak nitelendirilirler. Bunların çok azının iddiaları ya da söyledikleri sonradan bilimsellik kazanmıştır. Sanırım bu nitelemede bu durumun önemli bir rol oynuyor.
Ama yine de tıbbın bilemediği alanlara dair konulardaki itirazlar, "bilinenler" çerçevesinde kalmalı ve bu konuda o tedaviyi ya da uygulamayı talep edenlerin zarar görme olasılıkları söz konusu değilse bence çok da tartışılmamalı. Çünkü her bedenin sahibi bizzat kendisidir, bedeniyle ilgili kararları kendisi verir.
Diğer yandan "ortodoks tıp" ne yazık ki, "erk kullanımı", "otorite kurma" ve "ticari kaygılar" başta olmak üzere bir çok farklı etken tarafından güdülenmektedir. Özellikle tıbbın "çaresiz" kaldığı noktalardaki tutumları, çoğu zaman insanlar "nesneleştirilmekte"dir.

Kitap çok cesurca ve açıkça olmasa da bu konuya dikkat çekiyor ve kolay okunuyor. Bir "tıp" ya da "tarih" kitabı gibi okunabilir.

Bence kritik olan Mm.lle P'nin gözünü kör eden nedenin ve hastalığının mevcut veriler ışığında ne olduğunu ortaya koyabilecek bilimsel yaklaşımların olmasıdır. Göz uzmanlarının bu konuyu değerlendirip yorumlamaları ne güzel olurdu...

Kitabın Bağlantısı:
http://www.tumkitaplar.com/kitap/index.pl?kitap=6139

10.09.201 / (903/30)

1 Eylül 2010 Çarşamba

SOKAĞIN DİLİ OLSA



Sokağın Dili Olsa (Roman)
James Baldwin
Çev: Seçkin Selvi
Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2007
ISBN: 978-975-08-1232-3
172 Sayfa


Çok değerli ve önemli bir yazarın, çok bilinen ve güzel bir kitabı.
Giovanni'nin Odası'ndan sonra okudum. O kitapta ötekileştirilen bir kesimi "eşcinselleri" anlatıyordu. Çok da hoş ve güzel bir yaşam kesitiydi anlattıkları. Tabi ki kimileri için öyle değildi ve onlar açısından "ötekileştirme"nin anlamını da ortaya koyuyordu o kitap.

Bu kez başka bir boyutta yine aynı konuyu ele aldığını gördüm Baldwin'in.
Bu kez de ötekileştirme nedeni "siyah olmak"tı. ABD'de yalnızca derisinin renginden dolayı ötekileştirilen insanlar, kendi başlarına bırakıldıklarında, yoksulluklarına karşın çok güzel, özenilesi ve "şiirsel" bir yaşam sürdürebilirler. Ama "beyaz egemenler" onları onlara bırakmıyorlar. İşte Martin L. King o meşhur düşü bu nedenle görüyordu. O düşün yaklaşık 40 yıl sonra ABD'nin başına getirilen Obama'yla gerçekleştiği söylendi. Bundan çok emin değilim ama, bu noktaya gelinmesinde payı olanlar arasında sanırım Baldwin ve onun bu yazdıkları da var. Ama Obama'ya karşın ABD'de "siyah"lar, daha doğrusu beyazların dışındaki herkesin Baldwin'in anlattıklarını şu ya da bu oranda yaşadıklarını biliyoruz.

Yalnız orada mı?
Hayır!
Her yerde ve her coğrafyada aynı şeyler yaşanıyor.
Bu kitabı okuyanlar kendilerinin olduğu yerlerde "ötekileştirilenleri" görecek şekilde okumalılar bence... O zaman Baldwin'in romanda anlattığı bir çok şeyin bir "roman gerçeği" değil, hemen yanıbaşımızdaki "yaşam gerçeği" olduğu kavranabilir.

Baldwin bunun ne kadar farkındaydı bilmiyorum. Ama bu romanı Türkiye'de olduğu dönemde yazmış ve Paris'te bitirmiş. Çok uzak bir zamanda değil üstelik: 1972'de...

Kitabın Yayınevindeki bağlantısı:
http://www.ykykultur.com.tr/kitap/?id=1299
01.09.2010 / (902/29)